Ortadoğu’da sular durulmuyor. Gazze’de sağlanan ateşkese rağmen İsrail’in hava operasyonları sürerken, ABD’nin bölgeye yönelik politikaları tartışma yaratıyor. ABD Başkanı Donald Trump, “barış ve istikrar” söylemiyle yeni bir diplomatik süreç başlattı ancak bölge uzmanlarına göre bu plan, barışı değil yeni çatışma dinamiklerini doğuruyor. İsrail’in ise Lübnan ve Suriye sınırındaki askeri faaliyetleri arttırdığı aşikâr.
Son dönemde ABD’nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack’ın açıklamaları, bu tartışmanın merkezine yerleşmiş durumda.
Barrack’ın Hizbullah’ı silahsızlandırmaya yönelik sözleri, sadece Beyrut’ta değil, tüm bölgede yankı uyandırdı. İsrail’in neredeyse her gün Lübnan topraklarını bombaladığı bir dönemde yapılan bu çıkış, zaten kırılgan olan iç dengeleri daha da sarsıyor.
Gazze’de ihlal edilen ateşkesi, Lübnan’da tırmanan savaş ihtimalini ve ABD’nin Türkiye’ye biçtiği rolü Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk:
‘Trump’ın barış vaadi yeni krizlerin habercisi’
Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Trump’ın ‘barış getirme’ söyleminin Ortadoğu’da kırılgan dengeler yarattığını belirtiyor. Filistin devletinin tanınmasına dair umutların azaldığını vurgulayan Atlıoğlu’na göre, İsrail çatışmayı Batı Şeria’ya taşımaya hazırlanıyor ve bölgede güvenliği kimin sağlayacağı hâlâ belirsiz:
“Trump’ın iktidara geldiğinden beri ‘Dünyaya barış getireceğim’ diye bir söylemi var. Bu söylemin bir parçası da Ortadoğu. Muhtemelen yıl sonuna kadar da Lübnan ve Suriye ile ilgili de birtakım gelişmelerin olma ihtimali var. Filistin’de bir ateşkes yapıldı. Fakat bu ateşkes sonrasında İsrail’in saldırıları hala devam ediyor. Tabii bu süreçte özellikle Hamas’ın ikna edilmesi konusunda Türkiye ve bazı Müslüman ülkelerin Mısır’da yapılan görüşmelerde önemli bir rol oynadığını gördük. Tabii Katar gibi ülkeler de ön plana çıktı. Fakat bundan sonra ne olacağını açıkçası kimse bilmiyor. Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack Türkiye’ye sürekli bölge ile ilgili bir rol biçiyor. Bu sadece Gazze ile de sınırlı değil, Suriye de bunun bir parçası. Diğer taraftan son açıklamasında İsrail ile Türkiye arasında bir çatışmanın olmayacağını ifade etti. Tabii Trump ve Tom Barrack’ın açıklamaları ne kadar gerçekleşir veya bu konuya müdahil olan aktörler ya da sıradan insanlar ne kadar inanıyor, tabii bu tartışmalı. Bölgeyi çok kırılgan bir barış bekliyor, Filistin de dahil. Sonrasında ne olacağı da kimsenin tahmin etmeyeceği bir şekilde gelişecek gibi görünüyor.
Bu bölgeyi çalışan biri olarak benim tahminim; Trump’ın bu barış girişimleri, bu kırılgan barışları önümüzdeki belki 5-10 sene boyunca konuşacağımız yeni çatışmaların da alt yapısını hazırlıyor. Filistin meselesini belki biraz daha ayrı tutmak lazım. Çünkü Gazze’deki Filistinlilerin varlıklarını devam edip ettiremeyecekleri de oldukça tartışmalı. Bu konuda Filistin devletinin tanınması ile ilgili birtakım söylemler hala uluslararası kamuoyunda dolaşıyor ama çoğu devlet de artık bunun çok mümkün olmadığını düşünmeye başladı. Bunun yanında 2023’ten beri devam eden İsrail’in siviller de dahil uyguladığı katliam. Buna rağmen Filistin Devleti’nin kurulması yönünde umutlar azaldı ki sadece Gazze ile de sınırlı değil. İsrail çatışmayı yavaş yavaş Batı Şeria bölgesine de taşımayı çalışıyor. Bundan sonraki hedefi de o olacakmış gibi gözüküyor. Trump bize güzel bir resim çizdi ama o resmin gerçekleşme ihtimali oldukça zormuş gibi gözüküyor. İsrail saldırılarını durdursa bile Hamas’ın ne olacağı, Hamas üyelerinin nereye gideceği, ellerindeki silahların ne olacağı ve Hamas bölgeden çıkmayı kabul etse bile bölgede güvenliği ve devlet otoritesini kimin sağlayacağı gibi meseleler de oldukça muğlak şekilde devam ediyor.”
‘Arap Baharı sonrası Türkiye ile Arap ülkeleri arasındaki güven sarsıldı’
Doç. Dr. Atlıoğlu, Türkiye’nin Arap dünyası ile İsrail arasında yeniden denge kurma çabasının geçmişe kıyasla çok daha zor olduğunu vurguluyor. Ankara’nın tarihsel olarak iki taraf arasında diplomatik bir köprü görevi üstlendiğini hatırlatan Atlıoğlu, ancak Arap Baharı sonrası bölgede oluşan güvensizlik ortamının bu rolü zorlaştırdığını belirtiyor:
‘Filistin davası zemin kaybediyor, İsrail alanını genişletiyor’
Doç. Dr. Atlıoğlu, Filistin’deki birlik eksikliğinin İsrail’e avantaj sağladığını belirtti. Trump’ın “barış” söylemlerine rağmen ABD’nin önceliğinin İsrail’in güvenliği olduğunu vurgulayan Atlıoğlu, El-Fetih’in sessizliğinin Filistin’deki bölünmüşlüğü derinleştirdiği görüşünde:
‘Lübnan yeni bir gerilim merkezine dönüşebilir’
İsrail’in özellikle son bir ayda Lübnan’ı bombalamasının yeni bir savaşın habercisi olduğuna işaret eden Doç. Dr. Atlıoğlu’na göre bir kara harekatının başlaması güç, ancak hava harekatının Beyrut’u da kapsayacak şekilde genişletilmesi gibi bir durum mümkün olabilir:
“Lübnan ve Suriye konusunda da tabii ilk kaynağımız yine bizim Türkiye’deki Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack. Her söylediği ayrı bir tartışma konusu oluyor. Zaten Lübnanlıları geçen yazdan beri sürekli tehdit ediyor. Siz bakmayın, Osmanlı sonrası sömürgeciler bölgeyi dağıttı falan diyor ama sömürgecilerin belki yapmadığı kadar… Yani İngiliz ve Fransız sömürgeciliğinin açıkça Lübnan’a ‘fair state’ falan dediğini duymadım. Hatta bir taraftan Fransızlar 1920’lerde onlar için ulus tahayyülü falan yaratmaya çalışıyordu; Lübnancılık gibi, Fenikecilik gibi… Ama Amerika tamamen aşağılıyor. Bu Lübnan içinde de çok ciddi bir tartışma konusu. Hatta Hristiyanlar da ‘Bu adam ne yapmaya çalışıyor?’ diyor. Ama ciddi bir ses de çıkmıyor, o da enteresan. O kadar ‘Biz Fenikelilerin torunuyuz’ diye övünen Lübnanlılar tek bir kelime edemiyor. Hatırlatsanız Irak’ta Bush’a fırlatılan bir ayakkabı vardı. Ayakkabı fırlatmayın ama bir şey söyleyin. 5 bin yıllık bir medeniyetin çocuklarıysanız dört yüz yıllık bir devletin elçisi de gelip bunları söylememeli.
Tabii biz Tom Barrack’ın söylediklerini dikkate alıyoruz. Barrack ‘Lübnan ordusunu destekliyoruz. Lübnan ordusu yıl sonuna kadar silahları almalı’ diyor ama işler de pek iyi gitmiyor. Aslında söyledikleri yanlış da değil. Ama burada başta bir hata var. Siz 6-7 aylık bir süre içerisinde daha önce ülkedeki dış tehditlere karşı hareket etmemiş; ülke içindeki tehditlere karşı da bir çatışma olduğunda en son ortaya çıkan kuruma büyük bir misyon belirliyorsunuz. Lübnan ordusu Hizbullah’tan zorla silahlarını almaya kalktığında Lübnan ordusunun hayatta kalma şansı da yok. Geçen dönemlerde Beyrut’ta bir Şii generalin yerini değiştirdiler, ufak tefek böyle manevralar yaptılar. Mülteci kamplarında, Filistin kamplarında kamyonlara silah atarak böyle bir gösteri yaptılar ama bunlar tabii kimseyi inandırmıyor. Dolayısıyla da İsrail’in de 1 yıldır özellikle son 1 aydır neredeyse her gün Lübnan’ı bombalaması yeni bir savaşın habercisi gibi gözüküyor. Barrack, ‘Yıl sonuna kadar silahları toplayamazsanız bir İsrail savaşı geliyor’ demişti. Tabii kış aylarında bir kara harekatının olması güç ama belki de hava harekatının Güney Lübnan’da değil, Beyrut’u da kapsayacak şekilde genişletilmesi gibi bir durum olabilir. Veya tekrar pek kalmasa da Hizbullah’ın lider kadrosuna yönelik bir suikastler zinciri söz konusu olabilir. Tabii bir dahaki sene seçimler var. Lübnan’da bunun da kargaşası var.”
‘Hizbullah sessiz ama tansiyon yükseliyor’
Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, Lübnan’da mezhepsel gerilimin yeniden tırmandığını ve Barrack’ın “kargaşa olabilir” sözlerini hatırlatan Atlıoğlu, küçük çatışmaların hızla büyüyebileceği uyarısında bulunuyor. Ona göre İsrail’in sürekli hava saldırıları ve “Hizbullah toparlanıyor” iddiaları, kuzey cephesinde yeni bir savaş ihtimalini güçlendiriyor:
‘Hizbullah’ın kökleri yeniden sahneye çıkabilir’
Doç. Dr. Yasin Atlıoğlu, 1980’lerdeki Güney Lübnan direnişinin Hizbullah’ın temellerini oluşturduğunu hatırlatarak, benzer bir direniş hareketinin yeniden ortaya çıkabileceğini söyledi. İsrail’in Litani Nehri’ne kadar uzanan “tarihî sınır” hedefinin, bölgedeki gerilimi yeniden tırmandırabileceğini vurguladı:
