İZMİR – Siyasi partilerin 31 Mart seçimlerine yönelik çalışmalarının başladığı ilk günlerden bu yana İzmir’de her ne kadar yarışın CHP ve AK Parti olmak üzere iki parti arasında yaşanacağı tartışılsa da kentin büyükşehir belediye başkanlığına talip olan partilerden biri de Saadet Partisi oldu. Bugüne kadar partinin il ve ilçe yönetimleri başta olmak üzere birçok kademesinde çeşitli görevlerde bulunan Mustafa Erduran, Saadet Partisi’nin İzmir Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak 45 gün boyunca 30 ilçede çalışma yürüttü.
Kendisini “Milli Görüş” çizgisinde olarak tanımlayan Erduran, daha önceki dönemlerde de üç kez Konak Belediye Başkanlığı’na aday olurken, yine genel seçimlerde de üç dönem milletvekili adayıydı. Aslen Konyalı olan ve uzun yıllardır İzmir’in ticaret merkezi Kemeraltı Çarşısı’nda esnaflık yapan Erduran ile 31 Mart seçimini konuştuk.
‘ADAY OLMAMDAKİ EN BÜYÜK ETKEN KONYALI HEMŞERİLERİMİZ’
Adaylık sürecinizden bahseder misiniz? Aday olmanızdaki temel neden nedir?
İl başkanlığı görevini bırakmıştım. Yani genel merkez herhangi bir yerde adaylık verir diye düşünüyordum. Bu büyükşehir olurdu, Konak olurdu veya başka bir yer olabilirdi. Yaklaşık 45-50 gün kala genel merkez bize büyükşehir adaylığı verdi. Büyükşehirde adaylığımızın temelinde yatan şu var; yani son ana kadar ben büyükşehirle alakalı bir talepte bulunmadım ama tabandan gelen bir baskı vardı. Bilhassa Konyalılardan gelen ciddi baskı vardı. Çünkü İzmir’de Konyalı aday göstermediler. Dediler ki ‘İzmir’de Konya nüfusunu yok saydılar, sen çık aday ol’ dediler. Bu da biraz etken oldu benim için. Gittiğimiz her dernekten, federasyondan ciddi bir ilgi gördük. Bunun da sandığa yansıyacağını düşünüyoruz. Aday olmamdaki en büyük etkenlerden bir tanesi Konyalı hemşerilerimiz, bir diğeri de teşkilatlarımızdır.
‘HALKIN GÜNDEMİNDE YEREL YOK’
İlçelerdeki çalışmalardan bahsedelim. Seçmen ile diyalogunuz nasıldı? İzmir’de nasıl tepkiler aldınız?
Bu son süreçte de belediye başkan adaylığı yaklaşık seçimlere 45 gün kala bize tebliğ edildi. 45 günlük süreçte ilçemizin hemen ilimizin 30 tamamını gezdik diyebilirim. Ancak halk yereli konuşmuyor. Bu bir gerçek. Yani biz gittiğimiz ilk ziyaretlerde projelere değinmeye gayret gösterdik ama halk projeleri konuşturmuyor. Yani eğer karşınızdaki emekli ise emekli maaşının yetersiz olduğunu söyleyen ciddi manada bir emekli kadrosu var karşımızda. Hatta bunun en büyük örneğini Kemalpaşa’da yaşadık. Bir tane teyzemiz önümüzü kesti, adeta feryat ediyordu. Dedi ki ‘Dağdaki otun pazarda 60 lira olduğu bir ülkede kimse bana ayda 10 bin lira maaşla geçin edebiyatı yapmasın’. Şimdi siz bu teyzeye parktan bahsedin, bahçeden bahsedin, yollardan bahsedin, altyapıyı anlatın, otoparkları anlatın ama hiçbir karşılığı yok. Esnafa giriyorsunuz, esnaf da ekonomik dengesizliklerden ciddi rahatsızlık duyuyor. Doların yükselmesi, maliyetlerin yükselmesi, vergilerin yükselmesi, gelirin, kâr oranlarının azalması bunlar esnafı zor durumda bıraktı. Esnaf da kesinlikle yerel ile alakalı hiçbir konu gündeme girmiyor. Yani şehrimiz için için yapacağım diye sormuyor. Ekonomi konuşuyor. Çalışanlar zaten 17 bin lira maaş alıyor. Bundan yakınıyor. Öğrenci, çalışan dertli, esnaf dertli, dertli ama yereli konuşan sadece siyasetçiler, halkın gündeminde yerel yok.
‘BİLİNMEYEN PROJELER DEĞİLDİ’
İzmir’de yarış CHP adayı Cemil Tugay ve AK Parti adayı Hamza Dağ arasında gibi görünüyor. Bu iki ismin açıkladığı projeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yani gerek Tugay’ın gerek Dağ’ın projeleri bilinmeyen şeyler değildi. Yani sanki Edison ampulü yeni icat etmiş gibi proje sunmaları halk için çok komik geliyor. “Akıllı otoparklar yapacağız…”, “Yer altındaki kanal sistemlerine temiz su ve pis su atık sistemleriyle birbirinden ayırıp altyapıda düzenleme yapacağız…” Bunlar bilinmeyen şeyler değildi. Yani bunlar zaten vardı. Trafik sorunu, otopark sorunu, kentsel dönüşüm projeleri. Bunları zaten vardı, uygulayacak insan yoktu. Yani bugüne kadar gerek AK Parti’ye gerek CHP’ye sormak lazım; Bu projeler yoktu bugün siz mi icat ettiniz, varsa bugüne kadar neden uygulamadınız? Bunların sorulması lazım.
Hükümete de sormak lazım. Bu konularla alakalı niçin bir adım atmadınız? Zaten vatandaşın artık CHP’den sıtkı sıyrılmış. Yani ‘Ceketimi assam kazanırım’ mantığıyla halk artık kendini aşağılanmış hissediyor. Kesinlikle toplum her iki siyasi partiye de seçimde ciddi bir ders verecek. Yani projeleri çok dikkate almıyor, anlattıklarını duymazdan geliyor. Uçuk proje toplumda karşılık bulmuyor. Toplum ekonomiyi konuşuyor ve bu toplumun bir kısmı yerel yönetim ile alakalı CHP’den ciddi rahatsız. Yine bir kısmı da ekonomik açıdan merkezi hükümetin icraatlarından dolayı AK Parti hükümetinden rahatsız. Yani siz insanı güldürmedikten sonra park bahçe yaparak toplumu güldüremezsiniz. Toplumda mutsuzluk var. Toplumda umutsuzluk var. İnsanların kapılarını çalıyoruz, iş yerlerine gidiyoruz, ümit vermeye çalışıyoruz.
‘OYLARIMIZIN YÜKSELECEĞİ BİR SEÇİM OLACAK’
2018 seçimlerine bakıldığında partinizin 20 bin civarı oyu var. Bu seçimde kararsız ve küskün seçmeni de dikkate alırsak nasıl bir hedefiniz var?
Küskünlüğün adresini tam olarak kestirmek mümkün değil ancak ciddi bir oy artışımız olacağı kesin. Dün bir programa katıldık. Bu programda bugüne kadar hiçbir araya gelmediğimiz, tanışmadığımız insanlar bize oy atacağını söylediler. Hatta ismini vermeyelim bir AK Partili abimiz sandığa gitmeyeceğini ama o gün orada karşılıklı konuştuktan sonra bize oy vereceğini söyledi. “Seni tanıyorum. Karakterinden dolayı senin için sandığa gideceğim” diyen bir çok insanla karşı karşıya geliyoruz. Dolayısıyla kararsızların belli bir kısmını biz alacağız ama büyük anlamda kim alırsa seçime yön vermiş olacak. Ama kararsızlar ve küskünler kesinlikle AK Parti ve CHP’ye oy atmayacaklar. Bu seçim dengeleri bozacak. AK Parti’nin de CHP’nin de oylarının düşeceği ama Saadet Partisi’nin yükseleceği bir seçim olacak.
‘SEÇMENDE ‘ÖZGÜRLÜKLERE MÜDAHALE’ KAYGISI İLE ANILAN AK PARTİ’DİR’
Saadet Partisi çizgisi bilinen köklü bir parti. İzmir’de hitap ettiğiniz belirli bir seçmen kitlesi var mı? Kentte özellikle AK Parti ve Saadet Partisi ile ilgili seçmenin ‘özgürlüklere müdahale’ kaygısı var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Yani bu kaygıyı büyüten AK Parti oldu. Özgürlükle alakalı. Saadet Partisi olarak biz Milli Görüş’çüyüz. Refah Parti döneminde biz iktidar olduk. Hükümet olduk. Özgürlük anlamında hiçbir şeyi kısıtlamadık. Yani gerek Çiller ile hükümet olduğumuzda gerekse Ecevit ile hükümet olduğumuzda hiçbir örneği yoktur ki biz özgürlük anlamında herhangi bir kısıtlama getirmiş olalım. Bu bizim inancımızda da yok. Herkes inancını, kültürünü inandığı gibi yaşayabilmeli. Biz bunu savunuyoruz. Sadece oluşturulan bir algı var. Bu algı sonucunda sanki Saadet Partisi kendi kapalı alanında yaşayan, dışarıdaki insanlara kapalı gibi bir görüntü oluşturulmaya çalışıyor. Bu algı yanlıştır. İşte bu 6’lı Masa sürecinde biz bunu kırdık. Yani 6’lı Masa sürecinde bugüne kadar aynı masa etrafında oturamadığımız, yan yana gelemediğimiz, konuşamadığımız insanlarla tanışma imkanı buldu. 6’lı masa bu anlamda Saadet Partisi’ne yaradı diyebiliriz. Kendimizi ifade etmek, kendimizi tanıtmak önemliydi. Çünkü bizden farklı insanlarla aynı yolda beraber yürüdük. Bizi gördüler bizi tanıdılar. Anlatıldığı gibi korkutulduğu gibi bir siyasi parti olmadığımızı toplum gördü. Bunu sokakta da görüyoruz. 30 ilçemizin tamamına gittik ve hiçbir tepki almadık. Kime el uzattıysak elimizi sıktılar. Geçmişte bu tür ziyaretlerde belirli sıkıntılar yaşıyorduk. Ancak ifade ettiği toplumun “özgürlüklere müdahale” kaygıları artık Saadet Partisi ile anılmıyor. AK Parti ile anılıyor. Dolayısıyla biz İzmir’de her kapıyı rahatça çalabilen, her kapıya rahatça gelebilen bir siyasi partiyiz. İzmir halkı özgürlükçü bir halktır. Bu anlamda da korkuları ve tedirginlikleri var. Bunu görmezden gelemeyiz. Ama bu korkuları yükselten AK Parti olmuştur. Bu korkuları giderecek olan da Saadet Partisi’dir.
‘AK PARTİ’YE DE CHP’YE DE KIRMIZI KART’
Son olarak seçime saatler kala İzmirli seçmene bir çağrınız var mı?
Yani 22 yıldır bir kutuplaşma siyaseti var. Türkiye’nin 22 yılına ciddi bir zarar verdi. Ciddi bir ötekileştirme oluşturdu. İnsanlar hükümetten memnun değildi. AK Parti’den memnun değildi. Ama kutuplaştırmanın getirmiş olduğu etki ile istemeye istemeye gitti yine AK Parti’ye oyunu verdi. Yine yerel yönetimde de bu toplum istemeye istemeye CHP’ye oy verdi.
Şunu söylemek istiyorum; yani seçmen kesinlikle kutuplaşmanın bir parçası olmasın. Bütün siyasi partileri iyice incelesin, önyargılarını yıksın, adaylara önyargısız bir şekilde baksın. Bu bir yerel yönetim seçimi. Kutuplaşmanın etkisi altında gidilirse bu toplum AK Parti ve CHP’nin enkazı altında ezilir, ezilmeye devam eder. Bu toplumun AK Parti’ye de CHP de bir kırmızı kart göstermesi lazım. Çünkü 22 yıllık kutuplaşmanın baş aktörleri bir tanesi AK Parti bir diğeri CHP’dir. Bu toplumu kutuplaştırmaktan kurtarmak istiyorsak bizim AK Parti’ye de CHP’ye de bu seçimlerde bir kırmızı kart göstermemiz lazım. Topluma şunu söylüyorum; kesinlikle önyargıları bıraksınlar. Kutuplaşmanın bir parçası olmasınlar.